ABD Başkanı Trump’ın AB ve NATO politikaları, Avrupa ülkeleri kamuoyundan tepkiler görüyor. Trump’ın NATO ülkelerinin GSYİH’lerinin yüzde 5’ini savunmaya harcama kuralı getirmesi, bu harcamanın ABD ürünlerini satın alma şartı taşıması ve bu kuralı kabul etmeyen NATO ülkelerine yaptırım uygulayacağını belirtmesi, İspanya gibi, Trump’ın bakış açısını açıkça ortaya koyuyor. Guardian yazarı Alexander Hurst, Avrupa’nın dev bir organizasyon olduğunu ancak Trump’ın karşısında ‘fare gibi’ davrandığını öne sürerek, “Trump’ın politikalarına direnmeyi seçen ilk Avrupalı siyasetçi, çok güçlü bir kamuoyu desteğini arkasına alacaktır” yorumu yapıyor. "AB kendini batırdı" Trump’ın ilk döneminden beri verdiği mesajları AB’nin ‘fazla içselleştirdiğini’ öne süren Hurst, “Trump ile ticaret müzakereleri sırasında gemiyi sallamaktan korkan AB, önleyici olarak kendini batırmaya karar verdi” yorumuyla AB’nin kendi değerlerine ciddi zarar verdiğini belirtiyor. Öne çıkan yorumlar şöyle: AB’nin stratejik özerklik yerine ABD’ye bağımlı bir yapıya razı gelmesi; Amerikan silahlarına yüz milyarlarca dolar harcayacak olması, gelecekteki iklim hedefleri yerine ABD doğalgazına yüz milyarlarca dolar akıtmayı kabul etmesi, karşılıklı gümrük vergisi indirimi yerine AB ihracatçılarına tek taraflı büyük bir darbe vurması. "Çin, Kanada, Brezilya gibi olunmalı" AB’nin bu noktada eleştirildiği bir diğer konu da, Çin, Kanada ve Brezilya gibi bağımsız bir politika inşa etmeyi tercih etmemesi. Çin’in kendine gümrük vergisi uygulayan ABD’ye mütekabiliyetle cevap vermesi, Kanada Başbakanı Carney’in anketlerde düşük gözükmesine rağmen Trump’ın, “Kanada 51. eyaletimiz olabilir” söylemlerine sert cevaplar vererek iktidara gelmesi ve Brezilya lideri Lula’nın ABD’nin itirazlarına rağmen Washington’ın kontrolünden bağımsız bir iç ve dış politika yürütmesi; AB’den beklenen ancak Leyen yönetiminin yapmadığı bir politik süreç. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un “AB’den yeterince korkulmuyor” tezi yazının altı çizilen unsurlarından. AB’nin Trump’ın blöfünü görebileceği, ABD’ye karşı Çin’den çok daha fazla koza sahip olduğu, sert bir karşılıkla uzun vadede ABD’nin teknoloji hakimiyetine derin bir sekte vurabileceği öne sürülüyor: “Zayıf bir teknoloji oyuncusu olarak AB’nin kaybedecek daha az şeyi ve nihayetinde kazanacak daha çok şeyi var. Ayrıca, Avrupalılar Trump’tan nefret ediyor ve muhtemelen tam bir ticaret savaşı karşısında birleşecekken, yarısı Trump’tan nefret eden Amerikalılar birleşmeyecektir. Trump’a haddini bildiren ilk Avrupalı siyasetçi – kaba, özür dilemeyen ve çok aleni bir şekilde – daha önce hiç görülmemiş bir duygu ve destek dalgasında sörf yapacaktır.” "Trump'ın taleplerine boyun eğmek ABD'yi yanlış tanımlamaktan geliyor" Trump’ın her hareketinin abartılı ve sürreal olduğunu normalleştirmeye, kabul etmeye hatta beklemeye hazır kitleler olduğu ifade edilirken, AB’nin rasyonalite içinde kalmaya kendini zorlaması da eleştirilerin bir başkası: “Trump’ın taleplerine boyun eğmek, ABD, Avrupa’yı manipüle edilecek zayıf, naif bir şey olarak görüp öyle davranırken, ABD’nin hala yatıştırılacak, kandırılacak ve korkulacak asi bir dost olduğuna inanan bir varlığın eylemidir.” AB’nin ABD’ye bağlı olmasının küresel siyasette AB’yi ikiyüzlü bir tutuma sürüklediği öne sürülürken, “ABD’ye olan bağımlılık nedeniyle Avrupa Birliği, Netanyahu’nun Gazze’deki soykırımına karşı uluslararası hukuku korumakta isteksiz davranırken, Putin’in Ukrayna’da sivilleri acımasızca bombalaması karşısında haklı olarak hukuku savunuyor.” yorumu yapıldı. Avrupa Birliği ideasını savunan Avrupalı siyasetçi ve düşünürler, ABD Başkanı Trump’ın çizdiği sınırlar içinde ‘oyunun’ oynanmasına karşı güçlü bir duruşun sergilenmesi gerektiğini savunuyor.
GÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önceGÜNDEM
Az önce